Halk diliyle “Kıl Dönmesi”, tıbbi adıyla “Pilonidal Sinüs” genellikle kuyruk sokumu bölgesinde ortaya çıkan, her iki cinste de görülebilen bir hastalıktır. Latince kıl anlamına gelen pilus ve yuva anlamına gelen nidus kelimelerinden meydana gelmiştir.
Cildin altında kılların toplanması ve bunların küçük bir delikten cilde açılmasıyla oluşan bir hastalıktır. Sadece kaşıntı gibi müphem yakınmaların olduğu sürece bu küçük kistin enfeksiyonu da eklenince ağrı, kanlı-irinli akıntı, apse gibi daha gürültülü şikayetler de eklenir. enfeksiyonunbirlikte enfekte olduğu bir hastalıktır.
Toplumda görülme sıklığı %0,7’olup en sık 15-25 yaş aralığında gözükmektedir. Erkeklerde, kadınlara kıyasla 3 kat daha fazla görülüyor.
Hastalık çoğunlukla kuyruk sokumu ve kalça bölgesinde ortaya çıkar. Vücuttaki sırt, saç veya ense gibi bölgelerden dökülen kılların bu bölgeye gelip, gözenek ya da derinin boşluklardan içeriye gömülmesi ve burada birikerek kistik bir yapı oluşturması sonucu hastalık oluşur. Zamanla burada biriken kıllar kişiye ağrı vermeye ve bu bölgede kist benzeri bir yapı oluşturmaktadır.
Kıl dönmesinde birçok tedavi yöntemiyle başarılı bir biçimde tedavi edilebilmektedir. Temelde yapılan her tedavi tipinin sonucu enfekte alanı temizlemek kisti ortadan kaldırmak hastanın şikayetlerinin nüks etmesini önlemek adına yapılmaktadır.
Yöntemler hastalığın cerrahi tedavisinin ilk keşfedildiği yıllarda kıl dönmesinin oluştuğu bölgedeki kistin eksizyonu cildin ağız ağıza dikilmesi dikiş hattının kaydırılması şeklinde ifade ettiğimiz (flap kaydırma) yarayı açık bırakarak kendi kendine iyileşme dönemine bırakılmasına kadar çeşitli yöntemler denenirken artık modern cerrahi yaklaşımda bu yöntemler terk edilmekle beraber günümüz yaklaşımları artık kıl dönmesi olan kistin içeriden temizlenmesi yakılması çeşitli kimyasallar ile (fenol gibi) kimyasal olarak eradike edilmesi üzerine kuruludur.
Kıl dönmesi ameliyatı temelde hastalıklı dokunun çıkartılması ilkesine dayanmasına rağmen seneler içerisinde farklı yöntemler geliştirilmiş olunup mikroinvaziv şeklinde adlandırdığımız en küçük kesiler ile yapılan ameliyat yöntemlerinin klasik ameliyat yöntemlerine kıyasla daha sağlıklı sonuçlar verdiği görülmüştür.
Ameliyathane şartlarında yüzüstü pozisyonda yatırılan hastaya eski/geleneksel cerrahi yöntemlerde bir doku çıkarılması durumu olması nedeniyle spinal (belden aşağısı hissizleşecek şekilde) anestezi altında işlemler yapılırdı. Günümüzde kullandığımızı minimal invazif (dokuya en az zarar veren) ameliyat yöntemlerinde sadece lokal (bölgesel) anestezi uygulamaları (iğne ile uyuşturularak) ile tedavi gerçekleştirilebilmektedir.
Haber, Duyuru, ve her türlü gelişmeden haberdar olmak için e-bülten aboneliğini yaptırınız